.
 

Vip Röportaj
  Yorum Yap     Arkadaşına Gönder     Yazdır
     
süzer holding,mustafa süzer,bahçeşehir kuruluş hikayesi,,turgut özal,

BİR ZAMANLAR BAHÇEŞEHİR

MUSTAFA SÜZER
Süzer Holding Yönetim Kurulu Onursal Başkanı

Bahçeşehir markasının isim babası.
Dünya çapında referans gören özgün fikrin güçlü imzası.
Kentin tarihini, kimliğini, değerini değiştiren proje dehası.
Büyük emek fabrikası.
Mustafa Süzer ve başarı masalı.
Her hikayenin bir kahramanı vardır.
Geçmişe ait tüm değerler, varlığından derin izler taşır.
‘’Bir zamanlar’’ diye başlayan anı cümleleri o isme yer ayırır.
Bunca şerefe nail olmak, hem güzel duyguların, hem de ağır sorumlulukların özgün adıdır.
Mustafa Süzer markası, Bahçeşehir masalının yaşayan imzası.
Yaptıkları, kattıkları, yarattıkları, kaliteyle örülmüş kent imajının doğal unsurları.
Sayın Mustafa Süzer ile Bahçeşehir’i konuştuk.
Projenin çıkış noktasını, sürecin aşamalarını, yaşanılan zorlukları ve bugüne kadar kamuoyuna yansımayan sır dağarcıklarını sohbetin içine koyduk.
Bahçeşehir’liyim diyen, bu güzel coğrafyaya aidiyet hisseden, kendinden çok kentini seven herkesin ilgiyle okuması için şık bir röportaj oluşturduk.
 
Her şey nasıl başladı sayın Süzer?
Hoş geldiniz, mutlu ettiniz. Bahçeşehir, hayatımızın en verimli dönemlerinde geliştirdiğimiz, çok yoğun emek verdiğimiz, heyecan verici, klas ve özel bir proje.
Yola çıkarken düşüncemizin temelinde, farklı fikir açılımları vardı. İstanbul büyüyor, kentteki sanayi gelişiyor ve hava giderek kirleniyordu. Çocuklarımızın daha temiz atmosferde, sağlıklı iklim koşullarında büyümelerini arzular hale gelmiştik. 1982 senesi gibi, belirlediğimiz kriterler çerçevesinde, düzgün havaya sahip araziler aramaya başladık. Bahçeli yaşam olsun, çocuklar özgürce koşup oynayabilsin, oksijen içimize işlesin istiyorduk. Bazı yerler bakış açımıza yakın gibi görünse de, Hazine kaynaklı, orman arazisi kapsamında kalması kaynaklı ya da mülkiyet sahibi şahıslara dayalı pürüzler nedeniyle uygunluk göstermedi.
Buraya geldik. Arsa tek parça halinde satılıyordu. Projemize yetecek kadar olan  bölümüne talip olduk. Bankalara borçlanmadan halledelim diyorduk. Yerin sahibi Halide Eşkinozlugil hanımefendi, bölgeyi özel çiftliği olarak kullanıyordu. Arsanın yarısını vermek istemedi. Zorunlu olarak tamamını edindik. Toplam 4 milyon 700 bin metrekare gibi bir alanda konseptimizi hayata geçirecektik.
Devir işlemlerinin tamamlanmasının ardından işe giriştik. Danimarka şehircilik firması ile şehircilik uzmanı ünlü hoca Hüseyin Kaptan’ı bir araya getirdik. Avrupa’yı bilen iki profesyonel gücün desteğini alarak işe yüklendik.
 
İlk adım epey zahmetlerle gelmiş. Devamı nasıl gelişti?
Proje girişimlerimizi başlatmamızın sonrasında ‘’Burada şehir mi olur’’ diyenlerin sayısı arttı. Yeri gelmişken, ufak, fakat özel bir anıyı paylaşmak istiyorum. İşler olgunlaşıp belirli seviyelere erişmişti. Sanırım 1992-93 gibiydi. Bir mühendis ısrarla benden randevu talep ediyordu. Nedir, ne ister diye meraklandık,  görüşmeyi kabul ettik. 1982 yılının kışında bizimle çalışan bir harita mühendisi arkadaş. Sizden özür dilerim dedi. Ben o yıllarda toprak analizi yaparken, teknik işlemlerle uğraşırken projenin başarılı olacağına inanmamış ve gerçekleşmeyeceğini sanmıştım diye ekledi. Ben de ‘’Bize inanmayan insanlarla beraber ilerleyemeyiz’’ refleksiyle kendisine çıkışıp, işten ayırmışım. Konuya olumsuz bakan insanların, sonradan haklılığımızı görmesi ve özür dilemesi önemliydi.
Arazinin haritasını çıkarttık. Planlamalarımızı yaptık. Proje geliştirmek ayrı bir iş, inşaat çalışmaları ayrı bir işti. İki iyi inşaat şirketi olan Mesa ve Nurol ile iş ortaklığı kararı aldık.
Çünkü bu kadar büyük ölçekli bir projeye tek başımıza yetişmemiz imkansızdı. 1987-88 gibi imalata başladık.
 
Dönemin Başbakanı Turgut Özal konuya ne zaman dahil oldu?
Sayın Turgut Özal, Bahçeşehir projesinin hayata geçmesinde en önemli motivasyon ögelerinden bir tanesidir. Bize hep inandı ve desteğini sakınmadı.
1983 yılının Mart ayında sayın Özal’ı telefonla aradım. Bir arazi satın aldığımı ve fikrini öğrenmek istediğimi açıkladım. Şişli’deki Sadıklar Apartmanı’nda buluştuk. Florya Kosova Et Lokantası’nda öğle yemeğini beraber yedik. Proje alanına geldik. Şimdiki yamaç villalarının olduğu noktaya çıktı. Tepeden araziyi iyice süzdü. Mustafa buradan çok iyi ‘’Satellite City’’ yani ‘’Uydu Kent’’ çıkar dedi. O tabiri ilk kez duyuyordum.
Konuya pozitif bakması ve projeye sıcak yaklaşması moralimizi çok yükseltti. Hatta, kentin bir bölümünü Beyrut’tan kaçan işadamlarına ayıralım dedi. İş dünyası merkezi gibi canlı bir bölge yaratalım tavsiyesinde bulundu. Ancak, o senelerde telekomünikasyon, teknoloji ve haberleşme imkanları çok gerideydi. Beyrut’lu iş adamları dünyanın her köşesiyle yoğun iletişim içinde oldukları için güçlü bir teknik altyapı sağlanması gerekiyordu.
Sayın Özal  uydu indirelim, halledelim fikrini sundu. Durum, uluslararası boyut kazanınca, o zamanki olanakların çok zorlanması sebebiyle düşünceden vazgeçmek zorunda kaldık.
 
Emlak Bankası ile yollar nasıl kesişti?
Bahçeşehir projemizin finans ayağı ve kredilendirilmesi için Garanti Bankası ile diyalog kurduk. Banka Koç grubundaydı. Koza İnşaat partner olacaktı. Görüşmeler ahenkli  seyretti ve ön anlaşma imzaladık.
Fakat sayın Özal, Emlak Bankası ile çalışmamızın daha isabetli olacağını, konut kredisi noktasında geniş portföy sağlanacağını belirtti.
Anadolubank ile Emlak Bankası’nın birleşeceğini ve başına da Bülent Şemiler’in atanacağını beyan etti.
Halbuki, biz daha önce Emlak Bankası Genel Müdürü Erol bey ile görüşme sağlamıştık.
Kendisine projemizi anlatmıştık. Fakat ikna olmamıştı.
Turgut Özal, saydığımız, sevdiğimiz, güvendiğimiz bir devlet adamıydı. Görüşleri hem ülke için, hem de bizler için çok kıymetliydi.
Önerisini kabul ettik. Süzer-Emlak Bankası-Mesa ve Nurol’dan oluşan dörtlü hikaye böyle başladı.
 
Bahçeşehir adını kim belirledi?
Güzel bir soru. Arsayı satın aldıktan sonra, bölgeye herkes ‘’Süzer’’ demeye başladı. Süzer’in sağında, Süzer’in solunda, Süzer’in şu kadar kilometre yakınında gibi kavramlar gelişti.
Biliyorsunuz ‘’Merter’’ şahıs ismidir. İstanbul’da bir semte adını vermiştir. Burası da öyle kalabilirdi. Lakin, biz yeni bir isim olmasını tercih ettik. Süzerkent diye bilinmesin, kendi adı olsun diye bir yığın isim tercihi türettik.
100’ün üzerinde alternatif oluştu. Arasından en yakışanı, en doğalı, en kulağa hoş tını bırakanı ‘’Bahçeşehir’’ idi. İsim doğmuştu. İlk iş olarak her yana Bahçeşehir tabelaları astık.
İnsanların algısında yer etmeli diye düşündük. Hatta bunun için çok yönlü halkla ilişkiler ve kurumsal iletişim çalışması yaptık. İsim kente, kent ismine alıştı.
 
Öngörülenler hayat buldu mu?
1987 yılı gibi aktif inşaat çalışmalarına başladık. Kaliteli işler ortaya çıkıyordu. Gölet, Türkiye’nin örnek suni su havzalarındandır. Konsepti bize aittir. Şehir güzelleşiyordu.
Tabi, bu arada hemen girişte bir tanıtım ofisi arenası oluşturduk. Yirmi odalı butik otelimizi yaptık. Kaliteli bir restaurant organizasyonu yapılandırdık. Sardunya ziyafet firmasına işletmeyi verdik.
Sedat Zincirkıran’dan en iyi yemekleri, en iyi servis elemanlarını buraya yönlendirmesini istedik. Mükemmeliyete ulaşmak adına, kira almak bir yana üzerine para verdik.
Her şeyin en lüksü ve konforlusu hazırdı.
İlgi arttı. Buna paralel olarak satış, pazarlama faaliyetlerimiz çok hareketli ve verimli yönde ivme aldı.
 
İlk satış kime yapıldı?
Bahsettiğim satış ofisinde bir yemek programı düzenledik. 100 kişilik elit topluluğa projeyi izah ettik. İş adamları ve gazeteciler çoğunluktaydı. Ertesi gün ilk 50 konutumuzu satışa çıkarttık. Çok düşük kazanç oranlarıyla belirlenen sempatik bir kampanya fiyatıydı. İlk villa gazeteci Zafer Mutlu’nun oldu. Konutların tamamı satıldı. Hal böyle olunca, bazı medya organlarında aleyhte propaganda başladı. Süzer gazetecilere rüşvet verdi diye karalamalar yapıldı. Oysa, biz o satışlardan zarar etmemiştik. Projeye olan merak gün geçtikçe enerjisini yükseltiyordu. Zaman içinde villa talebi daralmaya başlayınca, bina opsiyonunu değerlendirdik.
Çünkü, villa hem satın alma değeri olarak pahalıydı, hem de ısınma, soğutma, bahçe bakımı gibi nedenlerle masraflıydı. Bahçeli evlerden, bina düzenine sıçradık. Yaptığımız apartmanların arası açık, cepheleri ferah ve genişti. Çok güzel satış temposu yakaladık. Dikey yapılanmalardı, ama doğru planlanmıştı. Günümüzde var olan yatay mı, dikey mi tartışmasını anlamsız buluyorum. Çünkü 17-18 milyonluk bir şehri yatay ilerlemeye mahkum ederseniz ortada orman arazisi falan kalmaz. Karadeniz’e kadar yaslanırsınız. İstanbul, Edirne ve Sakarya ile bağlanmak zorunda kalır.
 
Bahçeşehir konseptini nereden esinlendiniz?
Hiçbir yerden esinlenmedik. İmalata başladıktan sonra Washington’da buraya benzer bir imalat gördüm. Fakat bizimki çok daha güzeldi. Kent tasarımını tamamıyla biz yaptık. Her detay özgün.
Gölet’in bulunduğu alanda dereler akıyordu. Burası Trakya’nın en sulu arazisidir. O avantajı kullanmalıydık. Gölet’i meydana getirdik. İçine siyah beyaz kuğular bıraktık. Çok sayıda tavus kuşuna yaşam alanı yarattık.
Teknik fizibilitelerin ardından dört beş noktada artezyen kuyusu açtık. Nüfus 15 binlere ulaşıncaya kadar insanların su ihtiyaçlarını bu kaynaklardan karşıladık.
90’lı senelerde İSKİ geldi ve kendi altyapısını kurarak su işini üstlendi. Türkiye’nin ilk özel doğal gaz dağıtım şirketini yine biz kurduk.
O yıllarda özelleştirme kanunları devrede değildi. Bir kararname ile lisans aldık.
Golf kulübümüzü kurduk. Dokuz delikli golf sahası yapıldı. Akademik eğitim düzeni oluşturduk. Ne yazık ki, ilgi zayıf kaldı. Halk zaman ayırmadı.
Şehrin girişlerinde özel güvenlikler vardı. Herkes içeri alınmazdı. Atlı görevliler devamlı iş başındaydı. Hırsızlık olmazdı. Jandarma kenti kontrol altında tutuyordu. Habitat ve Çevre Konseyi ödülleri kazandık.
Güz festivalleri düzenliyorduk. Tarkan, Mehmet Ali Erbil gibi popüler isimler harika organizasyonlarda sahne alıyordu.
Bahçeşehir’in konsepti hiç değişmedi. Eskiden daha az nüfuslu bir kasaba şeklindeydi, şimdi yoğunluğu artmış kalabalık bir bölge haline geldi.
 
Yol, ulaşım ağı problemi nasıl aşıldı?
Biz işe başladığımızda TEM yoktu. Buraya gelmek için iki seçeneğimiz mevcuttu. Ya Halkalı’dan, şimdi Tema Park projesinin olduğu yoldan dolanarak geliyorduk, ya da Avcılar’ın içinden E5’e bağlanan yolu tercih ediyorduk. Araziyi satın aldığımızda Karayolları Genel Müdürlüğü’nün planları olduğunu biliyorduk. Ne zaman yapılıp bitirileceği konusunda endişelerimiz bulunuyordu. Çünkü, İstanbul-İzmit otoyolu 20 yılda tamamlanabilmişti. İstanbul-Edirne otoyolu gündemde duruyor, fakat bir türlü başlamıyordu. Turgut Özal, tüm tarafları orduevinde toplantıya çağırdı. Raporlar aldı.
Her kurum görüşlerini aktardı. Özal kurumların üst düzey yöneticilerine; ‘’İstanbul-Edirne TEM Otoyolu’na hemen başlayın, sorunları çöze çöze, düzelterek ilerlersiniz. İki yıl içinde bu yolu istiyorum sizden.’’ dedi.
Bu talimat akışı hızlandırdı. Yol yapılmasaydı Bahçeşehir’i ne yapabilirdik, ne de satabilirdik.
 
Sizi en fazla zorlayan şey neydi?
Bize projeyi yaptırmak istemediler. O dönem İSKİ yoktu. İstanbul Sular İdaresi diye bir kurumun başkanı Bahçeşehir fikrine karşı çıktı. Bu bölgede yapılması muhtemel imalatın Küçükçekmece Gölü’nü kirleteceğine, doğa yaşamı bitireceğine dair saçma bir düşünce ortaya attı. Halbuki, biz tüm hesaplarımızı doğru yapmıştık. Buradan Küçükçekmece Gölü’ne atık verilmesi mümkün değildi. Almanlar Bahçeşehir’e arıtma tesisi kurdu. Kanalizasyondan gelen sular arıtıldı. Çok temiz sonuçlar yakaladık. Elde ettiğimiz suyu park ve bahçe sulamalarında kullandık. Sular İdaresi başkanının tutumunu aşmak için çok uğraştık.
 
Süzer’e ait at çiftliği, Ali baba çay bahçesi, City Club, Gölet Doğa Park Cadde dükkanlar gibi yerler değişime uğradı. Neden?
At çiftliği alanını belediye istimlak etti. Bahçeşehir Belediyesi zamanında yapılan anlaşma gereği belediyenin talebi üzerine bölgeyi kamuya bıraktık. Sanıyorum, Gölet Park’ın genişletilmesi, uzatılması projesine yönelik bazı uygulamalar yapılacak. Ali baba çay bahçesinde imar var. Bizim dönemimizde % 0.5 gibi imar limiti vermiştik. İşletmeci o hakkını kullanıyor. Bahçeşehir’e talebin çoğalmasıyla birlikte bu tür yerlerin revizyona girmesi normal. İki katlı bir yapı inşa edilecek zannediyorum. City Club çok umut beslediğimiz bir projeydi. Spor, sağlık merkezi, dinlenme ve etkinlik kompleksi diye düşünmüştük. Fakat, kiracılar iyi bakamadı. Temiz tutamadı. Doğru işler yapılamadı. Öyle olunca, müşteri ilgisi doğmadı. Halbuki Viyana ayarında bir konsept planlamıştık. Bir ara Alman Hastanesi’ne kiralandı. Daha sonra otel yapmaya karar verdik. Ülke ekonomisinin geldiği nokta itibarıyla otelcilik sektörü krize girince, tarafımıza ulaşan eğitim odaklı teklife sıcak baktık. İnşaatını biz yaptık. Bence çok güzel bir okul binası ortaya çıktı. Gölet Doğa Park Caddesi dükkanlarını bir şirket satın aldı.
Orada üçüncü şahıs hakkından doğan yasal durum söz konusu. Adı geçen üçüncü şahıs halen kiracı konumunda. Ancak, ruhsatın dışında ekstra yerler yaptığı tespit edildi. Çıkmalar fazlaydı.
Belediye usulsüz alanları rehabilite edecek diye biliyorum. İşyerlerini satın alan inşaat şirketi, dükkanları tamamen yıkıp farklı bir proje geliştirecek diye düşünüyorum.
 
Pazartürk?
Bahçeşehir halkı kentten çok uzaklaşmadan alışveriş yapsın, pazar esnafından uygun koşullarda yararlansın diye orayı ayarlamıştık. Haftada birkaç kez kurulurken, sonradan düzenli hale geldi.
Güzel gidiyordu. Fakat, orayı Bahçeşehir Belediye Başkanı Kemal Aydın bozdu. Daha sonra gelen belediye yönetimi daha değişik tasarruflarda bulundu.
 
Gölet Park projesi hakkındaki görüşleriniz?
Bence doğru bir proje. Bizim kafamızda olan, ancak uygulamaya koyamadığımız bir iş diyebilirim. Orada yapılacaklar iyi anlatılamadı. Sorun burada başlıyor. Mevlüt Uysal, iyi bir belediye başkanı. Gölet Park’ı hem genişletecek, hem de uzatacak yeni planları ortaya koydu. Gölet bakımsız kaldı. Tek başına yetmemeye başladı. Birbirine yakın restaurantlar, kafeler, hediyelik eşya satan işyerleri, alışverişi canlandırmak demek. Yürüyüş, koşu, bisiklet, dinlenme alanlarının çoğalması, vatandaşın daha geniş imkandan faydalanması demek. Proje mantığını destekliyorum.
 
Yön-Aş sürecinden belediye olma sürecine geçiş nasıl gerçekleşti?
Bahçeşehir’i doğrudan biz yönetiyorduk. Yönetim A.Ş kısaca Yön-Aş kentin tüm yaşam dinamiklerinde karar alıcı ve uygulayıcı konumdaydı.
Zor iş yapıyorduk. Zahmeti fazlaydı, geliri yoktu. Bir gün bir kadın komşumuzdan mektup aldım. Yollarda sahipsiz köpeklerin fazlalığından şikayet ediyordu. Korktuklarını söylüyordu. Ne yapabiliriz diye düşündük.
Gölet Park’ın yakınına çok güzel ve modern bir hayvan barınağı yapılandırdık. Türkiye’de bu konudaki konsepti ilk biz başlattık. Sahipsiz hayvanları topladık ve sağlık bakım şartlarını sağladık. Hoş olmuştu.
Sonra başka bir kadın yurttaşımızdan bu sefer daha değişik bir mektup aldım. O komşumuz da şöyle yazıyordu; ‘’Ne kadar vicdansızsınız. Hayvanları özgürlüklerinden ettiniz. Nasıl bir davranış bu?’’
Şaşırmıştık. Kimseye yaranamıyorduk. Dönemin Başbakanı sayın Mesut Yılmaz ile görüştüm. Bahçeşehir’i belediye yapalım dedim. Görüş alışverişi yapalım dedi ve arayışlar başladı.
 
Sivil toplum kuruluşları var mıydı?
Bahçeşehirliler Derneği, kısa adıyla Bader’i ben kurdum. Kentin sivil bir yapıya ihtiyacı vardı. Tüzel kişilik ve yarı resmiyet formatında bir oluşum gerekliydi.
Temsiliyet açısından önemliydi.
Daha önce ihracatçılar derneği, inşaatçılar derneği gibi organizasyonlarda başkanlık görevi üstlenmiştim. Konuya hakimdim ve neler yapılabileceğini biliyordum.
Bahçeşehirliler Derneği yönlendirmelerimizle olgunlaştı. Şehrin faydasına işler yapılması amacını taşıyorduk.
Dernekler, bulundukları bölgenin değerine, varlığına, konseptine uygun faaliyetler üretmeli. Siyasete hizmet etmemeli.
Önce kendi arkadaşlarımızdan oluşan bir ekiple işe başlayalım dedik. Bu işe gönüllü olanların arasından dernek çatısı kurulmasını teşvik ettik.
Maalesef Bader’in, şu anki görüntüsüyle esas özelliğinden koptuğunu, uzaklaştığını düşünüyorum.   
Derneklerin siyasallaşmaması ve sivil toplum örgütü olarak kalması lazım.
 
Ve sizi üzenler...
Kolej binamıza Bahçeşehir Koleji ve Bahçeşehir Üniversitesi kurulmuştu. Üniversite beş sene eğitim verdi. Kente çok olumlu katkıları oldu. Nüfus gençleşti, nitelik iyi seviyelere geldi.
Sonra mevcut alan yetmemeye başladı. Enver Yücel bölgede yeni yerler satın aldı. Kemal Aydın o zamanlar Bahçeşehir Koleji’nde çalışıyordu. Fakat, Enver Yücel’e en büyük darbeyi o vurdu. Sadece ona değil Bahçeşehir’e de inanılmaz kötülük yaptı. Üniversite buradan gitti. Enver bey Beşiktaş’ı seçti ve kendi alanında çok başarılı işler sergiledi. Üniversitenin terk etmesi, şehrin kaderinin değişmesi demekti.
 
Bahçeşehir Belediye Başkan adayı nasıl belirlendi?
Yön-Aş bizi yoruyordu. Bahçeşehir bir noktaya gelmişti ve kendi sınırları içinde belediye olması için tüm şartlar uygundu. Bu konuda Mesut Yılmaz’ı sürekli sıkıştırıyordum.
Bir gün bizi toplantıya çağırdı. Swiss Otel’in rezidans bölümünde buluştuk. Yanımda Enver Yücel ve Emlak Kredi Bankası Genel Müdürü Aydın Ayaydın vardı.
Gündem maddesi belliydi. Bahçeşehir Belediye Başkanı kim olabilirdi? İlk soru bana yöneldi. Bu karara karışmayacağımı söyledim. Çünkü referans vereceğim kişi, seçildikten sonra ilk iş olarak benim gölgemden kurtulmaya çalışacaktı. Bunu hissedebiliyordum. İnsanlarla kötü olmaya gerek yoktu.
Aydın Ayayadın Emlak Bankası şube müdürünü önerdi. Enver Yücel ise Bahçeşehir Koleji’nde Genel Sekreterlik görevi yapan Kemal Aydın’ı tavsiye etti.
Mutlaka bir isim söylemem gerekseydi, o dönem Kıraç belediye başkanlığı yapan hanımefendinin ismini öne sürerdim. Ama suskun kaldım. Enver Yücel iyi bir kulis yaptı ve Kemal Aydın’ı adaylaştırdı.
 
Kemal Aydın kenti doğru yönetemedi mi?
Hayır yönetemedi. Kente kötülük yaptı. Hiçbir işi doğru ayarlayamadı. Loca projesine verdiği ruhsat herkesin malumu. Belediye başkanı seçildiği günden sonra Enver Yücel’i itelemeye, ötelemeye başladı.
Kendilerini davet ettim. Beraber yemek yedik. Uzlaşın, barışın diye sayısız ricalar ilettim. Kemal Aydın yanaşmadı. Bahçeşehir Üniversitesi buradan ayrılmamalıydı.
 
Hobileriniz, zevkleriniz, yaşam ahenginiz ve Bahçeşehir sakinlerine mesajınız.
Bahçeşehir’e çok güçlü gönül bağım var.
O dönemde, kimsenin hayal edemediği bir kente inanıp bizlerden ev satın alan komşularımıza minnet borçluyum.
Kendilerine saygılarımı, selamlarımı iletiyorum.
Şuan İBB’nin başına gelen Mevlüt Uysal’ın iyi bir belediye başkanı olduğunu düşünüyorum.
Kendisinin Bahçeşehir’e yapabileceği en büyük iyilik metroyu getirmektir. Ulaşım problemi çözülürse Bahçeşehir güçlü imajını tazeleyecektir.
Fazla hobim yok. Hayatın anlamını çalışmak olarak görüyorum.
Bebek’te oturuyorum. Evimin bahçesinde sabah ve akşam peryodlu her gün toplam bir saat yürüyüş yapıyorum.
İki oğlum, bir kızım var. Ömrümün 2/3’ü yurtdışında geçti. Gençliğimde ihracatçılık yaptım. İş yoğunluğundan hangi şehirde uyandığımı hatırlayamadığım zamanlar oldu.
Artık yurt dışı seyahatler istemiyorum. Daha sakin hayatı tercih ediyorum. Hırvatistan Kentbank başarılı gidiyor. Onunla ilgileniyorum.
New York’da araziler satın aldık. Talip çıkınca projelendirmeye fırsat bulamadık.
Mustafa Kemal Atatürk idolümdür.
Bir kitap yazma düşüncesindeyim. Ona yönelik hazırlıkları derliyorum.
Röportaj emeğiniz adına teşekkür ediyor, herkesin yeni yılını şimdiden kutluyorum.
 

 
 
Yorumlar
Yorum Yap






Bu habere henüz yorum yapılmamış.

Yorum Yap'a tıklayarak ilk yorumu sen yapabilirsin.









 
 
 
KÖŞE YAZARLARI
İbrahim Dinç
Bizlik Haller
Erol Turan
Tecrit İnsanlık Suçudur
Esat Korkmaz
Maraş Katliamı
Ebru Öztürk
Mor Gün
Şirvan Yücel
Merak Dedikleri
Hakan Zat
Başakşehir
POPÜLER HABERLER
BOĞAZKÖY CAMİİ ...
Göletin Yakışık...
KÖFTECİ YUSUF T...
SOĞUK HAVALARA ...
​BAŞAKŞEHİR ŞER...
ŞELALE PARK’TA ...
​MERHAMET DEĞİL...
KAYAŞEHİR'DE ÇE...
GÜVERCİNTEPE'DE...
Tümü
SON HABERLER
BAŞAKŞEHİR FELS...
BAŞAKŞEHİR FELS...
SAHTE İLAÇ OPER...
SAHTE İLAÇ OPER...
Tümü
Haber bilgisinin gönderileceği e-posta adresini giriniz.
  Gönder  
 
  İptal  
 
 
rss facebook  Twitter

Gündem | E - Gazete | Köşe Yazarları | Vip Röportaj | Referanslar | Bize Ulaşın
ANASAYFA | FOTO GALERİ | VİDEOLAR | ANKETLER | KÜNYE | SİTENE EKLE | İLETİŞİM


Pikare 2024
Yeniliklerden Haberdar Olmak İçin
Valid CSS! Valid XHTML 1.0 Transitional