Yazdır  
​GAZETECİLERİN ONUR GÜNÜ
Beylikdüzü Belediyesi, 10 Ocak Dünya Çalışan Gazeteciler Günü dolayısıyla kahvaltılı basın toplantısı düzenledi.
Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun ev sahipliğinde Zübeyde Ana Sosyal Yaşam Merkezi’nde gerçekleşen organizasyona, İstanbul üçüncü bölgede faaliyet üreten yerel basın emekçileri ilgi gösterdi. Programın konukları gazeteci-yazar Oktay Ekşi, Basın Konseyi Başkanı Pınar Türenç ve gazeteci Tufan Türenç, geçmişten günümüze basın özgürlüğü kavramının seyrini ve mesleğin ana problemlerini irdeledi.
 
OKTAY EKŞİ: ‘’1215 MAGNA CARTA HAKLARINDAN BİLE GERİDEYİZ’’
Duayen gazeteci Oktay Ekşi, gazetecilik mesleğinin en önemli sorununun istihdam olduğunu belirtti. Deneyimli kalem, basın özgürlüğü noktasında çok kötü bir performansla karşı karşıya olduklarını söyledi. Ekşi, Türkiye’de 1215 Magna Carta sözleşmesinden doğan haklara bile yaklaşılamadığını beyan etti.
Oktay Ekşi’nin konuşmasındaki önemli bölümler şöyleydi;
‘’Mesleğimin 66. yılını idrak ediyorum. Yaşanmışlıklardan çıkardığım tek şey gazeteciliğin en büyük sıkıntısının istihdam olduğudur. 1961 darbe süreciyle gelen bir günün kutlamasını yapıyoruz. Gazetecilik, iktidara hizmet etme niteliği ile eş anlamlı olarak adlandırılmış. Sakat doğum gibi bir şey bu. 1840 yılında ilk özel gazete Tercüman-ı Ahval yayın hayatına başlamış. Aradan 120 sene geçmiş. Haklar, güvence, çalışma koşulları açısından değişen, gelişen hiçbir şey olmamış. Gazeteci çaya, simide muhtaç insan olarak algılanmış.’’
 
BASIN ODALARI İKTİDAR KÖPEĞİ GİBİ
1931’de Türk Basın Birliği kuruldu. Gazetecilerin çalışma haklarına yönelik faaliyet içinde bulunacaklarına, siyasetin emrine iş ürettiler. Muhalif basını burnundan tutup mevcut iktidara teslim etmek gibi anlaşılmaz bir misyon üstlendiler. Günümüzde ‘’Basın Odası’’ oluşumunu isteyen arkadaşlarımız var. Siz, Odalar Birliği’nin mevzuatlarını biliyor musunuz? İktidarın köpeği gibi çalışıyorlar. 1931 senesinde faşist İtalya’dan alınmış baskıcı kanunları uyguluyorlar. Verem meslek hastalığımız olmuş  durumda. Bir sefalet ve rezalet hali içindeyiz. Basın sektörüyle ilgili iyileştirici düzeltmeler ilk kez 1945-1950 yılları arasında Demokrat Parti sayesinde konuşulur oldu. Muhalefetteyken başladılar. 1952 yılında iktidara gelince pratiğe taşıdılar. 10 Ocak 1961’de Gazeteciler Bayramı diye tanımlanan süreç 1972’ye kadar sürdü.
Daha sonra bayram ibaresi kalktı, gün olarak anılmaya başlandı.’’
 
YEREL BASIN TİRAJ YOKSUNU
Yerel basın demokrasinin temel direğidir. Tavsiye edicidir, belirleyicidir. Yaklaşık 1000 tane yerel gazete yayını var. Türkiye kamuoyuna hitap ediyorlar. Tirajdan aldıkları pay ise sadece %8-9 arasında.
Karşı tarafta sayıları çok az olan ana akım medya, tirajın %91-92’sini kapatmış durumda. Bu resimde bir yanlışlık olduğu kesin. Yerel basın güçlenmek, gelişmek zorunda. Bunda siyasetçinin de kusuru var, sizlerin de, bizlerin de. Şartları hak ettiği seviyeye ulaştırmak mecburiyetindeyiz.
 
212 SAYILI YASA ISLAH EDİLMELİ
212’nin ıslaha ihtiyacı var. Medya dünyasında şuan 90-100 bin kişi çalışıyor. Bunun ancak 11 bin tanesi sarı basın kartı sahibi. Siyaseten yakınlık derecesini kullanıp sarı basın kartı alan 5 bin kişiyi elersek, geriye 6-7 bin kişi kart sahibi kalıyor. Bu çok düşük bir oran. Milletvekili olduğum dönemde 212’nin bazı bölümlerinin düzeltilmesine yönelik çalışmalar yaptım. İki ayrı dosya ile komisyonlarda görev aldım. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti ve Türkiye Gazeteciler Sendikası değişikliğe karşı çıktılar.
Tebliğ yayınladılar. Elbirliği ile mesleğin kaderini hazırladılar.
 
PINAR TÜRENÇ: ‘’GAZETECİDEN TERÖRİST ÇIKMAZ’’
Türkiye’de 10 bin gazeteci işsiz. Dünya genelinde, Çin, Vietnam, Eritre gibi ülkelerle birlikte en fazla tutuklu gazeteciye sahip ülkeler arasındayız. Ligin en altındayız. Şuan 140’ı aşkın arkadaşımız cezaevinde. Haklarında henüz iddianame hazırlanmamış olanlar bile var. Basın Konseyi Başkanı olarak, Silivri Cezaevi’ne ziyaretlerde bulunmaya çalışıyorum. Gerçekten çok zor durumdalar. Tükenmişliğe doğru yol alıyorlar. Ahmet Altan, Güneş Gazetesi’nde genel yayın yönetmenimdi. Geçenlerde cezaevinde konuştum. Koşulların çok ağır olduğundan bahsetti. Kardeşi Mehmet Altan’la bir yıldır görüştürülmüyor. Gerçekten acı bir durum. Küçücük bir hücrede üç kişi kalıyorlar. Yanlarında aşırı dinci iki gazeteci. Psikolojileri bozuk. Tek talepleri tutuksuz yargılanmak. Önümüzdeki ay Anayasa Mahkemesi ve AHİM konu hakkında yapılan başvuruları karara bağlayacak. Gazeteciden terörist çıkmaz. Umarım beklediğimiz sonuç gelir.’’
 
ULUSAL MEDYA BASKI ALTINDA
Ulusal yayın yapan televizyonlar gerçekten ağır dayatmayla karşı karşıya. Gazeteciler basın toplantılarında istedikleri soruları soramıyorlar. Danışmanların önceden hazırladıkları soruları dile getirecek gazetecilere söz hakkı veriliyor.
Cumhurbaşkanı ya da Başbakan konuşma yaptıkları sırada, program akışını keserek canlı yayına bağlanmak zorundasınız. Aksi halde cezayla karşılaşıyorsunuz.
Böyle bir demokrasi olabilir mi?
 
ABDİ İPEKÇİ GİBİ YAŞAMAK
Tam 57 sene öncesiydi. Milliyet’in genel yayın yönetmeni Abdi İpekçi bizim için müthiş bir örnekti. Abdi İpekçi aynı zamanda Basın Gazetesi’nin de genel yayın müdürüydü. İktidarın tutumlarına karşı duruş sergileneceği zaman büyük dayanışma sağlanırdı. Gazeteleri üç gün çıkarmayacağız diye karar alınırdı. Akşam, Cumhuriyet, Dünya, Milliyet, Vatan, Tercüman, Yeni Sabah ve diğerleri tam bir destek içinde olurdu. Cağaloğlu Milliyet Gazetesi’nde meslek hayatına başladım. Doğan Heper, Hasan Pulur gibi çok değerli gazetecilerle tanışma şansı yakaladım. Bir gün habere gittim. Tüm günümü aldı. Akşam gazeteye dönüşte Abdi İpekçi ile karşılaştım. Bana ne yaptığımı sordum. Konuşmanın sonunda da haberle ilgili olarak birisinin selamını ilettim. Akşam toplantı gerçekleşti. Abdi İpekçi, kendisine selam gönderen şahsa ait haberi gazeteye girmedi. Milliyet, Babıali’nin bel kemiğiydi.
 
BİR KİŞİNİN SESİ OLMAYA DEĞER
Gazeteci karşı tarafı da dinlemeli. Haberin tüm tarafları tamamlandığı an, haber sonlanmış olur. Süs basını olmayalım. Bir kişinin sesini dahi gazetemize koyabiliyorsak, bundan kaçınmayalım. Aksi halde yanlı ve eksik haber kurgulamış oluruz. Bu günlere gelmemizde hepimizin suçu var. Tarafsız olabiliyor muyuz? Objektif miyiz? Nabza göre mi şerbet veriyoruz? Benim medyam, senin medyan sınıfında mıyız?
 
SANSÜR YAPILACAK MEDYA KALMADI
Mevcut basının %80’i iktidar yanlısı. Haberlerde tek dil kullanılıyor. Hangi kuruma sansür uygulayacağız? Eleştiren bizler oto sansürle boğulmuş haldeyiz. Gazeteci kıpırdayamıyor. Bende mi işsiz kalacağım, hapse atılacağım korkusu hakim. Bir yerde silkelenmemiz lazım. Kalemin hakkını vermeden bu işler çok zor.
 
TUFAN TÜRENÇ: ‘’FİKİR ÖZGÜRLÜĞÜ YOK’’
212 sayılı yasada patron açısından ağır haklar var. Tazminatlar, izin ücretleri gibi durumlar geçerli. Eskiden gazetenin genel yayın yönetmeni patrona rest çeker, çalışanlarla birlikte hareket ederek hak talebinde bulunabilirdi. Şimdi mümkün mü? 1973 yılında Oktay Ekşi ile beraber siyasi liderleri takip ederdik. Hazırladığımız haberi İstanbul’a iletmek için 3-4 saat telefon görüşmesi olanağı beklerdik. Fotoğraflar dijitalle çekilmiyordu. Eski usul ve zahmetliydi. Liderler işlerini bitirip başka yerlere geçerlerdi. Biz arkalarından yetişmeye çalışırdık. İstediğimiz soruları sorabilirdik. Şimdi ise fikir özgürlüğünde dünyanın en gerisindeyiz. Basın özgürlüğü neredeyse sıfır noktasında. Bu durumdan kurtulmak adına hepimize sorumluluklar düşüyor.
 
EKREM İMAMOĞLU: ‘’TUTUKLU GAZETECİLER SERBEST KALMALI’’
Gazeteciler, mesleklerini özgür ortamda icra etmeliler. Tutuklu gazeteci arkadaşlarımızla ilgili yaşanan utanç verici durum bir an önce düzeltilmeli. Gazetecinin rahat ve mutlu koşullarda yaşadığı, mesleki etik kurallarının hakkıyla işletildiği bir ortamda beraber olmayı temenni ediyorum. 10 Ocak Dünya Çalışan Gazeteciler Günü’nüz kutlu olsun.
 
Programın son bölümünde Oktay Ekşi’nin 66. meslek yılı şerefine kutlama pastası kesildi. Beylikdüzü Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu konuklara teşekkür plaketi ve çiçek verdi. Gazeteci-yazar Oktay Ekşi, ‘’Gazetecilikte Geçen O Yıllar’’ adlı kitabını meslektaşlarına armağan etti.