Yazdır  
KANAL İSTANBUL DOĞAYLA İMTİHAN
Çılgın proje Kanal İstanbul, somut verilere oturmaya başladı. 2011 yılından beri zihinleri kemiren güzergah bilgileri ve harita metni onlarca plan değişikliğinden sonra öz gerçekliğine yaklaştı.
Küçükçekmece-Sazlıdere-Durusu koordinatları büyük mühendislik operasyonuyla evrime hazırlanırken, Başakşehir ilçesini ilgilendiren 5.3 kilometrelik koridor, bölgenin kader açılımına demir attı.
İBB meclis oturumunda 2018 yılının Ekim ayında gündeme alınan Kanal İstanbul protokolü, proje sınırları içinde kalan İBB’ye ait arsa, arazi ve gayrimenkullerin Çevre Şehircilik Bakanlığı’na tahsisi ve devrinin önünü açarken, kamulaştırma-istimlak uygulamalarına yönelik ayrıntı verilmemesi, Altınşehir-Güvercintepe-Şahintepe aksında yaşam sürdüren binlerce insanı kuşkularla baş başa bıraktı.
 
DEĞER Mİ?
Kanal İstanbul netliği henüz şekil bulmadan, ÇED raporları oluşmadan 33 inşaat projesi açıklayan TOKİ, bölgedeki en büyük aktör olacağını şimdiden doğruladı. 6865 hektarlık alanı ilgilendiren inşaat, imalat uygulamaları, teknik koşullarda bazı değişikliklere gidilmesiyle birlikte 400 metre genişliğin 275 metreye çekilmesi zorunluluğunu yarattı. 1.7 milyar metreküp hafriyat yoğunluğu 900 milyon metreküp seviyesine çekilirken, uzunluk 43 kilometre, derinlik 25 metrede kaldı. 40 milyar Dolar telaffuzu ile başlayan finansal maliyet hacmi, önce 65 milyar liraya, sonra da 35 milyar liraya uyarlandı. Özellikle Karadeniz’e yakın olan köylerde, ormanlık arazilerde, doğal yapısı bugüne kadar korunmuş kesimlerde meydana gelecek ağır tahribat, ‘Bunca zahmete, yıkıma, yok oluşa değer mi’ sorusunu tartışmaya açtı.
 
VATANDAŞ OYUN DIŞI
Başakşehir’in orta bölgesi olarak kabul edilen Altınşehir-Güvercintepe-Şahintepe mahallelerinde ilçe nüfusunun 1/3 ünü teşkil eden 150 bine yakın insan yaşıyor. Kanal İstanbul projesinin 5.3 kilometrelik bölümü orta mahalleden geçiyor. Tapulu, tapusuz ev, arsa, arazi, tarla, mülk sahibi olan vatandaşları bekleyen tehlike çok açık. Kanal İstanbul’un her iki yakasında yeri bulunan yurttaşların kamulaştırma ve istimlak planlarından ne kadar etkileneceği henüz bilinmiyor. Kamulaştırma bedelleri kesinlik kazanmadığı için, kimin ne kadar zarara uğrayacağı, ya da kimin hangi tür mağduriyetler yaşayacağı tahmin edilemiyor. 2013 yılından beri söz konusu alanlarda başlayan emlak hareketleri, özellikle Şahintepe mahallesinde, 65 ada üzerinde bulunan Başakşehir Belediyesi hisseleri ve belediye şirketi Başakkent A.Ş tarafından yönetilen alım satım faaliyetleri rant hesaplarının ana çekirdeğini teşkil ediyor. 50 seneden beri varoluş mücadelesi veren, ilkel koşullarda yaşamaya gayret eden, mahallenin çamurunu, sorununu iliklerine kadar hisseden insanlar evlerinden oluyor. Vatandaş oyun dışına itiliyor, müteahhitler, şirketler, ihaleler ve kazanca yönelik dinamikler devreye giriyor.
 
TEMİZ SU REZERVLERİ YOK OLUYOR
İstanbul’un yıllık su toplama kapasitesi 850 milyon metreküp seviyesinde. Bunun 50 milyon metreküplük kısmı Sazlıdere Barajı Gölü, 160 milyon metreküplük kısmı ise Terkos Baraj Gölü’ndeki yağmur suyu rezervlerinden temin ediliyor. Kanal İstanbul projesiyle birlikte her iki baraj gölü de temiz su rezervlerini büyük ölçüde kaybediyor. Daha anlaşılır bir ifadeyle mega proje uğruna İstanbul’un su toplama kapasitesinin en değerli potansiyelinden vazgeçiliyor.
 
DENGELER ALTÜST
Konunun bir de oşinografik gerçeklik tarafı var.
Karadeniz, su seviyesi ve tuz yoğunluğu bakımından farklı özellikler taşıyor. Marmara ve Karadeniz arasında ters yönde ilerleyen iki tabakalı akıntı potansiyeli var. Bu işleyiş İstanbul Boğazı’nda saatte 13 kilometre hıza ulaşıyor. İstanbul Boğazı suları az tuzlu ve yoğun yüzeysel özellikte. Milyonlarca yılda oluşan ekolojik sistem böyle.
Bilim insanları ekolojik boyutu olmayan hiçbir faaliyetin ekonomik fayda üretemeyeceğini ileri sürüyor. İki denizin sularının birbirine karışması, floranın ve faunanın yok olması demek. Marmara Denizi’ndeki kirlenmenin artması, denizdeki canlı türünün yok olması, 3500 yıllık ekolojik birikimin deformasyona uğraması demek. Mikroklimatolojinin etkilenmesi, endemik bitkilerin yaşam seyrinin sona ermesi, hayvan türlerinin doğal hayat şartlarının gasp edilmesi ve bölgenin konut, bina, tesis projelerine emanet edilmesi demek.
 
MARMARA DENİZİ ÖLÜMLE BURUN BURUNA
Kanal İstanbul projesinin gerçekleşme ihtimali, Marmara Denizi’nin nefessiz bırakılması anlamına geliyor. Bilim insanlarının görüşüne göre, Marmara, doğuştan solunum zorluğu çeken bir deniz. Kurtarıcısı, Karadeniz’den gelen jet akım ile boğazdan Marmara’yla buluşan su transferleri. Karadeniz’in suyu Marmara Denizi’nin 25 metrelik üst tabakasının üç ayda bir tazelenmesinde etkili.
Karadeniz, Marmara’ya oksijen pompalıyor. Çanakkale civarından gelen alt su ise, dengenin diğer tarafını sağlıyor.
Kanal İstanbul, sınır aşan sular gibi, sınır aşan denizler ve deniz debisi rejimiyle oynamak gibi çok riskli bir tutum takınıyor.
Oksijensiz tabakanın üst suyla karışması balık göç yollarının ve üreme alışkanlıklarının genetiğiyle uğraşmak anlamına geliyor.
Doğal denge durduruluyor. Marmara Denizi adına büyük tehlike başlıyor. Akıntı sistemlerinin bozulmasıyla beraber, Marmara Denizi, kısıtlı, engelli bir deniz haline geliyor. Denizi çevreleyen karalar kuşatılıyor ve bu noktadan denizle buluşan akarsular atık madde yoğunluğuna ve kirliliğe teslim ediliyor.
Kanal İstanbul, bilimsel izahlara savaş açıyor.