Yazdır  
SESİN NE GÜZEL KOKUYOR KAZIM
Kazım Koyuncu'yu anlamak. Sesine tutunmak, duygusuna yol almak.
Karşı evde doğsam
“Hıristiyan” olacaktım.
Arka evde bir
“Ermeni” olarak doğacaktım.
Sağ yanımızdaki evlerden
birinde dünyaya gelsem
“Alevi” olacaktım.
Küçücük bir evde
“Laz” olarak can buldum.
İşte böyle güzel bir memleketin
hep beraber evlatlarıyız biz.
Kalp kalbe, el ele yaşıyoruz
kardeşiz biz.
Nerde ve hangi kimlikte doğacağımız
elimizde değil ama
“İNSAN” olmak elimizde…!
(Kazım Koyuncu)
DİRENMEYİ ÖĞRENMEK
Kazım Koyuncu, müziğin Karadeniz’e özgü dilini yarattı, duygusunu doğurdu;
O duyguya direnmesini öğretti.
Antropolojik boyutu olduğu için Kazım Koyuncu müziği, mitten arındırılmış, büyüden kurtarılmış bir gönül yakarışıdır bir bakıma. Başarısızlığı başarıya gebe bırakan, insani feryattır da diyebiliriz.
Gırtlağından-telinden çıkan ses gönüllere aktığında, yani gönül tellerimiz titrediğinde, can gölgesinde dinlenmenin tadına doyum olmaz; şarkı söyleyen Kazım Koyuncu değildir artık. Şarkı söyleyen taştır, havadır, fındık ağaçlarıdır ya da çay bahçeleridir.
Demek ki ses mekânsız değildir.
Her ses, her varlığın mekânı olduğunun kanıtıdır, her varlığı ses onaylamaktadır.
Sen sesi tüketmiyorsun Kazım Koyuncu.
Açıya yatırıyorsun ve sesin hafızasıyla bize sesleniyorsun.
MÜZİĞİ MEKAN YAPANLAR
Kazım Koyuncu, müziği mekân yaptı ve bizlere armağan etti.
Armağan içimizi okşayınca, müziğinin sınırları, dünyamızın sınırları olup çıktı.
Mahpus ruhumuz sevincinden havalara uçtu. Ne diyeyim; bedenimiz çaldı, ruhumuz halaya durdu.
Kazım Koyuncu, ses eşiği notaları nesne yaptı, parmak yerine kullanıp gelip bizleri sarıp sarmaladı. Hem bedenimiz hem de ruhumuz arzudan titredi.
Ne diyeyim, her sesini içtiğimizde, yaşarken ölüp diriltti bizi; çocuklarımıza armağan bırakmak için, ruh kumaşımızı dokudu.
Ölümünün 17. yıldönümünde, anladık sesine acıkmışız; sesin bize koştu, biz sesine; kucaklaştık:
Sesin ne güzel kokuyor Kazım Koyuncu… Hoşça kal…
Esat KORKMAZ
ZerParola Dergisi
Köşe Yazarı